Sıkça Sorulan Sorular

Boşanma Davası Ne Kadar Sürer? | Ankara Boşanma Avukatı Cevaplıyor

Boşanma davasının süresi, davanın türüne, taraflar arasındaki uzlaşma seviyesine, ileri sürülen iddiaların

ağırlığına ve delillerin toplanma hızına bağlı olarak değişiklik gösterir. Taraflar arasında evliliğin sona

erdirilmesine ilişkin tüm hususlarda uzlaşma sağlanmışsa, yani boşanma, mal paylaşımı, çocukların

velayeti, nafaka, tazminat gibi meselelerde ortak bir karar verilmişse, bu durumda anlaşmalı boşanma

davası açılması mümkündür. Bu tür davalarda, tarafların ortaklaşa imzaladığı ve hukuka uygun olarak

düzenlenmiş bir anlaşmalı boşanma protokolü ile birlikte mahkemeye başvuru yapılır. Her iki eşin de

duruşmada bizzat hazır bulunması şarttır. Protokol eksiksiz ve anlaşılır bir şekilde hazırlanmışsa, dava

genellikle tek celsede sonuçlanır ve karar kesinleşme süreciyle birlikte boşanma ortalama 1 ay içinde

tamamlanabilir. Özellikle Ankara gibi büyükşehirlerde, adliyelerdeki yoğunluk dikkate alındığında bu

süre nadiren birkaç haftayı geçebilir.

Ancak taraflar arasında ciddi ihtilaflar bulunuyorsa ve boşanma iradesi karşılıklı değilse, süreç çok daha

karmaşık bir hâl alır. Bu durumda çekişmeli boşanma davası açılması gerekir. Çekişmeli boşanma

davaları genellikle taraflar arasında anlaşmazlık yaşanan nafaka, mal paylaşımı, çocuk velayeti, kişisel

ilişki düzenlemesi, şiddet iddiaları ya da sadakatsizlik gibi hassas ve ispatı zor konulara dayanır.

Mahkeme bu konularda tarafları dinler, tanık beyanlarını alır, gerekli hallerde bilirkişi incelemesi yaptırır

ve delilleri değerlendirir. Tüm bu aşamalar göz önünde bulundurulduğunda çekişmeli boşanma davaları,

mahkemenin iş yoğunluğuna ve tarafların tutumuna göre ortalama 1 ila 2 yıl sürebilmektedir. Ankara gibi

metropol şehirlerde dava dosyalarının çokluğu ve duruşma tarihlerinin gecikmeli verilmesi bu süreyi

daha da uzatabilir.

Boşanma süreci yalnızca duygusal açıdan değil, hukuki ve maddi açıdan da son derece yıpratıcı olabilir.

Hak kaybı yaşanmaması, süreçlerin hızlı ve etkili şekilde yürütülmesi, delillerin doğru sunulması ve

protokollerin eksiksiz düzenlenmesi açısından, uzman bir Ankara boşanma avukatından destek almak

büyük önem taşır. Tecrübeli bir avukat, müvekkilinin hem haklarını korur hem de sürecin daha az stresle

atlatılmasını sağlar. Evliliği sonlandırmak bir karardır; ama bu süreci sağlıklı, bilinçli ve kontrollü bir

şekilde yönetmek, o kararın hakkını vermektir.

Ceza avukatı, bir suç isnadı ile karşı karşıya kalan bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumakla

yükümlü, görev alanı net ve hayati öneme sahip bir hukuk profesyonelidir. Suçlamanın ilk aşamasından

yani gözaltıdan başlayarak, tutuklama işlemleri, ifade alma süreci, savcılık sorgusu ve kovuşturma

aşamasına kadar uzanan tüm ceza yargılaması boyunca bireyin savunmasını yapar, haklarını gözetir ve

süreci adil bir zemine oturtmaya çalışır. İddiaların içeriğine göre sanığın lehine olan delilleri toplar,

çelişkili beyanları tespit eder, maddi gerçeğe ulaşılması adına hukuki argümanları titizlikle inşa eder. Bu

süreçte esas amaç, adil yargılanma hakkının korunması ve müvekkilin en az zararla bu süreci

tamamlamasıdır.

Ankara’da yürütülen ceza yargılamalarında sıklıkla karşılaşılan dosya türleri; dolandırıcılık, kasten

yaralama, tehdit, hakaret, cinsel dokunulmazlığın ihlali, uyuşturucu madde kullanma veya bulundurma

suçlarıdır. Bu suçların her biri kendine özgü ispat kuralları, delil değerlendirme kriterleri ve savunma

stratejileri gerektirir. Örneğin dolandırıcılık suçunda kast unsuru ve hileli davranışın ispatı ön planda

olurken, kasten yaralama suçlarında adli raporlar ve olay yeri tutanakları kilit öneme sahiptir. Cinsel

suçlarda ise mağdur beyanlarının değerlendirilme şekli, tanık anlatımları, psikolojik raporlar ve dijital

deliller oldukça belirleyicidir.

Ceza avukatının görevlerinden biri de, yargılamaya alternatif olarak geliştirilen bazı özel ceza hukuku

kurumlarını müvekkilin lehine etkin bir şekilde kullanmaktır. Bunlar arasında en önemlileri:

• Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB): Suçun sabit görülmesine rağmen cezanın belli

şartlarla açıklanmadığı bir yöntemdir.• Etkin pişmanlık: Özellikle dolandırıcılık ve uyuşturucu suçlarında, failin pişmanlık göstermesi ve

zararları telafi etmesi halinde cezanın indirilmesini sağlar.

• Uzlaşma: Taraflar arasında anlaşma sağlanarak ceza davasının düşmesine olanak tanır.

Bu kurumların uygulanabilirliğini doğru değerlendirmek, başvuru süreçlerini zamanında ve usulüne

uygun şekilde yürütmek de ceza avukatının uzmanlık alanına girer. Aksi halde bir usul hatası, geri

dönülmesi güç hak kayıplarına yol açabilir.

Ankara gibi büyük ve yoğun adliye trafiğine sahip şehirlerde, ceza davalarının hem süresi hem de etkisi

sanık açısından oldukça yıpratıcı olabilmektedir. Bu nedenle sürecin profesyonel bir şekilde yönetilmesi;

hukuki bilgi kadar, tecrübe, stratejik düşünme ve kriz anlarında hızlı hareket etme yeteneği gerektirir. Bu

bağlamda, kendinizi ve haklarınızı korumanın en etkili yolu, uzman bir Ankara ceza avukatıyla yola

çıkmaktır.

Unutulmamalıdır ki; adaletin terazisi, ancak doğru savunmayla dengede kalır.

Alacaklının, borcunu zamanında tahsil edememesi durumunda başvurabileceği en etkili yollardan biri,

icra takibi başlatmaktır. Bu sürecin başlayabilmesi için alacaklının, borçluya karşı ilgili İcra Dairesi’ne

başvurarak bir takip talebinde bulunması ve akabinde ödeme emri düzenlenmesi gerekir. İcra takibinin

şekli ise, alacağın bir mahkeme ilamına, resmi belgeye ya da adi bir senede dayanıp dayanmadığına göre

belirlenir. Eğer ortada mahkeme kararı, noter senedi ya da ilam niteliğinde belge varsa ilamlı takip, aksi

halde ilamsız icra takibi yoluna gidilir.

İlamsız icra takibi en çok uygulanan yollardan biridir ve alacaklının elinde kesin bir belge olmasa dahi

başlatılabilir. Bu takipte, borçluya bir ödeme emri gönderilir ve borçlunun bu emre karşı yedi (7) gün

içinde itiraz etme hakkı bulunur. Bu süre içinde itiraz edilmezse takip kesinleşir, yani borcun varlığı artık

hukuken kabul edilmiş sayılır ve alacaklı, borçlunun malvarlığına haciz işlemi başlatabilir. Ancak eğer

borçlu yasal süresi içinde itiraz ederse, takip durur ve alacaklı, itirazın iptali veya kaldırılması için

mahkemeye başvurmak zorunda kalır.

Bu noktada sürecin en kritik kısmı başlar. Özellikle Ankara gibi büyükşehirlerde, İcra Müdürlüklerinin iş

yükü fazladır ve prosedürler oldukça hassastır. Takip talebinde yapılan küçük bir hata; yanlış isim, eksik

tebligat bilgisi, hatalı borç tutarı veya yanlış takip türü gibi nedenlerle takip dosyasının iptal edilmesine,

reddedilmesine ya da yıllarca tahsilat yapılamamasına neden olabilir. Ayrıca ödeme emri tebliğ sürecinin

takibi, borçlunun itirazının incelenmesi ve haciz işlemlerinin zamanında başlatılması gibi birçok teknik

detay vardır.

İşte bu nedenle, alacağın zamanında ve eksiksiz şekilde tahsil edilmesi için, sürecin en başından itibaren

profesyonel destek almak hayati önem taşır. Alanında deneyimli bir Ankara icra avukatı, takibin tüm

aşamalarını hatasız yürüterek, yasal süreleri kaçırmadan, gerekli itirazlara karşı önlem alarak ve gerekirse

mahkemeye başvurarak alacağın tahsilini güvence altına alır.

Borçlu tarafından ödenmeyen bir alacak, doğru yönetilmeyen bir takip yüzünden yıllarca rafta kalabilir.

Bu riskleri bertaraf etmek ve hakkınızı hızlı, etkili ve yasal yollardan tahsil edebilmek için icra hukuku

alanında uzman bir avukata danışmanız en doğru adım olacaktır.

Velayet davalarında Türk Medeni Kanunu’nun temel prensibi, çocuğun üstün yararının gözetilmesidir.

Mahkemeler için önemli olan; çocuğun hangi ebeveynle daha sağlıklı, güvenli ve dengeli bir yaşam

süreceğidir. Bu süreçte duygusal tepkiler, ebeveynlerin kişisel çekişmeleri ya da yalnızca maddi

olanaklar değil; çocuğun fiziksel, psikolojik ve sosyal gelişimi bütüncül bir şekilde değerlendirilir.Çocuğun yaşı 8’in üzerindeyse, mahkeme çocuğun da görüşünü alabilir. Ancak kamuoyunda sıkça

sanıldığı gibi, çocuğun “kiminle kalmak istediğini söylemesi” mahkemenin kararında tek başına

belirleyici değildir. Bu beyan sadece mahkemenin karar sürecinde dikkate aldığı unsurlardan biridir.

Hakim, çocuğun beyanının iradi olup olmadığını, manipülasyon veya yönlendirme içerip içermediğini

uzman incelemesi yoluyla değerlendirir.

Velayet kararında etkili olan başlıca unsurlar şunlardır:

Ebeveynlerin çocukla kurduğu bağın niteliği,

Anne ve babanın yaşam standartları ve istikrarı,

Ekonomik durumları ve iş hayatlarının çocuk üzerindeki etkisi,

Yaşam alanlarının fiziki şartları,

Çocuğun eğitim ve sosyal çevresine adaptasyonu,

Ebeveynlerin psikolojik yeterlilikleri ve şiddet öyküsü olup olmadığı,

Sosyal inceleme raporları, pedagog ve psikolog görüşleri.

Ankara gibi büyükşehirlerde, velayet davaları çoğunlukla Aile Mahkemeleri tarafından yürütülür ve

süreçte çok sayıda teknik detay ve prosedürel adım yer alır. Eksik sunulan bir belge, usulüne uygun

hazırlanmamış bir dilekçe ya da yanlış zamanda yapılan bir beyan, çocuğun menfaatine aykırı sonuçlar

doğurabilir. Bu nedenle velayet sürecinin sadece duygusal değil, aynı zamanda hukuki olarak da doğru

yönetilmesi gerekir.

Uzman bir Ankara aile hukuku avukatı ile çalışmak, bu süreci hem çocuğun üstün yararına uygun

biçimde yürütmek hem de tarafların haklarını usulüne uygun biçimde temsil etmek açısından büyük

önem taşır. Çünkü velayet davalarında sadece kimin haklı olduğuna değil, çocuğun geleceğini kimin

daha sağlıklı bir şekilde inşa edebileceğine bakılır. Bu nedenle dava sürecinin başından sonuna kadar

hukuki destek almak, geri dönüşü olmayan kayıpların önüne geçmek için en doğru adımdır.

Aile içi şiddet ve tehdit vakalarında, koruma amaçlı başvurulan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına

Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun gereğince mahkemeler tarafından uzaklaştırma kararı verilebilir.

Bu karar, başvurucunun şiddet mağduru olduğunu beyan etmesi üzerine çoğu zaman ilk inceleme

aşamasında, delil aranmaksızın geçici olarak verilir. Uzaklaştırma kararları, mağduru korumayı

amaçlayan önleyici bir tedbirdir; ancak bu kararların veriliş şekli ve sonuçları, zaman zaman diğer tarafın

haklarını da ciddi şekilde etkileyebilir.

Öncelikle bilinmelidir ki bu tür kararlar kesin ve değiştirilemez değildir. Kararın ilgili kişiye tebliğ

edilmesinden itibaren iki hafta içinde Aile Mahkemesi’ne itiraz hakkı bulunmaktadır. Bu itiraz dilekçesi

dikkatle hazırlanmalı, uzaklaştırma kararının hukuka aykırı yönleri somut olaylarla ve delillerle ortaya

konulmalıdır. Mahkemeye sunulacak güvenilir tanık beyanları, mesaj kayıtları, kamera görüntüleri,

sosyal medya paylaşımları ve varsa sabıka kayıtları gibi unsurlar, kararın kaldırılmasında belirleyici

olabilir. Unutulmamalıdır ki 6284 sayılı Kanun uyarınca verilen uzaklaştırma kararları, otomatik olarak

sürekli hale gelmez. Mahkemeler bu kararları çoğunlukla 1 ay ile 6 ay arasında değişen sürelerle verir ve

ihtiyaç görülürse süre uzatımı kararı alabilir. Ancak karşı tarafın sunduğu ikna edici ve somut belgelerle

bu uzatma kararlarının önüne geçmek mümkündür. Kanun koruma sağlarken, kötü niyetli kullanımı da

engellemek adına yargısal denetim mekanizmaları sunmaktadır.

Ankara’da hem ceza hukuku hem de aile hukuku alanında uzmanlaşmış bir avukat olarak, bu tür

davalarda müvekkillerimizi hukuki yönden en etkili biçimde temsil ediyoruz. Uzaklaştırma kararına karşı

yapılacak doğru zamanlamalı itiraz, hem kişinin sosyal itibarını hem de aile ilişkilerini korumak

açısından kritik öneme sahiptir. Hukuka aykırı veya abartılı beyanlarla verilen tedbir kararlarına karşı,

yasal savunma hakkınızı kullanmak için güçlü ve stratejik bir hukuki destek almak gereklidir.

Boşanma süreciyle birlikte gündeme gelen en önemli hukuki konulardan biri de nafaka yükümlülüğüdür.

Türk Medeni Kanunu’na göre nafaka, üç farklı başlık altında değerlendirilir: tedbir nafakası, yoksulluk

nafakası ve çocuk için verilen iştirak nafakası. Her biri farklı şartlara ve farklı hukuki dayanaklara

dayanır. Boşanma davası devam ederken eşlerden birine veya çocuklara geçici maddi destek sağlamak

amacıyla tedbir nafakası, boşanma sonrası yoksulluğa düşecek olan tarafa yoksulluk nafakası, müşterek

çocukların bakım ve eğitim giderlerini karşılamak için ise iştirak nafakası ödenmesine karar verilir.

Nafaka miktarının belirlenmesi, tamamen somut olaya ve tarafların yaşam koşullarına göre hakim

tarafından takdir edilir. Mahkeme; eşlerin gelir-gider dengesi, yaşam tarzları, sosyal statüleri, meslekleri,

malvarlığı durumları ve varsa çocuğun yaşı, eğitim durumu, özel ihtiyaçları gibi faktörleri birlikte

değerlendirir. Ayrıca ekonomik istikrar, enflasyon oranları ve tarafların gelecekteki gelir durumlarındaki

olası değişiklikler de dikkate alınır. Bu nedenle nafaka, sadece bugünkü koşullara göre değil, aynı

zamanda ileriye dönük sürdürülebilirlik esasına göre karara bağlanır. Nafakanın belirlenmesinin yanı

sıra, koşulların değişmesi halinde nafakanın artırılması veya azaltılması da talep edilebilir. Örneğin

nafaka yükümlüsünün gelirinde artış olması, ihtiyaç sahibi tarafın yaşam koşullarında değişiklik meydana

gelmesi ya da çocuğun eğitim masraflarının yükselmesi gibi durumlar, mahkemeye başvuru yapılarak

mevcut nafaka miktarının yeniden düzenlenmesini mümkün kılar.

Diğer yandan, nafaka ödemesinin karşı tarafça aksatılması veya tamamen durdurulması durumunda,

alacaklı taraf icra takibi yoluyla nafaka tahsili yoluna gidebilir. Bu durumda borçlunun banka

hesaplarına, maaşına veya malvarlığına haciz konulması mümkündür. Nafaka borcu aksatıldığında,

alacaklı tarafından ceza tehdidi içeren tazyik hapsi talebiyle icra mahkemesine başvurulması da yasal bir

seçenektir.

Ankara’da görülen nafaka davaları, yerel uygulamalardaki farklılıklar, adliye yoğunluğu ve hakimin

takdir yetkisine dayalı olarak oldukça teknik bir süreç gerektirir. Bu nedenle nafaka miktarının doğru

tespit edilmesi, eksiksiz belgelerle desteklenmesi ve sürecin profesyonelce yönetilmesi büyük önem taşır.

Ankara’da nafaka belirlenmesi, artırılması ya da icra yoluyla tahsili konusunda uzman bir avukatla

çalışmak, olası hak kayıplarının önüne geçilmesini sağlar ve tarafların ekonomik güvenliğini teminat

altına alır.

Kiracı tahliyesi, hem mal sahibi hem de kiracı açısından ciddi hukuki sonuçlar doğurabilecek bir süreçtir.

Türk Borçlar Kanunu, ev sahibine belirli şartlar altında kiracıyı tahliye etme hakkı tanımıştır; ancak bu

sürecin doğru, usule uygun ve delillere dayanarak yürütülmesi gerekir. Tahliye davalarında yapılacak en

küçük bir usul hatası, davanın reddine ya da sürecin yıllarca uzamasına neden olabilir.

Ev sahibi, özellikle şu durumlarda kiracının tahliyesini talep edebilir:

Kiracının kira borcunu ödememesi: Kira borcunu ödemeyen kiracıya önce ihtar gönderilir. Bu ihtara

rağmen borç ödenmezse, tahliye davası açılabilir.

Tahliye taahhüdü verilmiş olması: Kiracı noter huzurunda veya yazılı şekilde belirli bir tarihte

tahliye taahhüdü vermişse, bu belgeye dayanarak tahliye işlemi başlatılabilir.

Kiralanan yere malik veya yakınlarının ihtiyacı olması: Mal sahibinin kendisinin, eşinin,

çocuklarının ya da bakmakla yükümlü olduğu kişilerin taşınmazı kullanma ihtiyacı varsa, bu durum

belgelenerek tahliye talep edilebilir.

Yapının yıkılacak olması ya da kapsamlı tadilata girecek olması: Binanın oturulamayacak duruma

gelmesi, yeniden inşa ya da güçlendirme yapılacak olması da tahliye nedeni sayılır.Üst üste iki haklı ihtarla tahliye: Kiracıya aynı kira yılı içinde gönderilen iki ayrı ve haklı ihtar

sonrası, yıl sonunda tahliye davası açılabilir.

Tahliye süreci, duruma göre hukuk davası veya ilamsız icra takibi yoluyla yürütülebilir. Örneğin tahliye

taahhüdüne dayalı tahliyeler, doğrudan icra dairesine başvurularak başlatılabilir. Diğer yandan, kira

borcunun ödenmemesi gibi durumlarda hem icra takibi yapılır hem de mahkemede tahliye davası açılır.

Ankara gibi büyük şehirlerde, kira hukuku alanında yaşanan anlaşmazlıklar oldukça karmaşık hale

gelebilir. Kiracıların hukuki bilgiye sahip olması, süreci uzatmak amacıyla itiraz haklarını kullanması

veya farklı gerekçeler ileri sürmesi süreci yavaşlatabilir. Bu nedenle kiracı tahliyesi, sadece yasal bilgi

değil aynı zamanda strateji, tecrübe ve dikkatli planlama gerektiren bir uzmanlık alanıdır.

Ankara kira hukuku avukatı olarak, müvekkillerimizin haklarını en hızlı ve hukuka uygun şekilde

korumak için tüm süreci başından sonuna kadar titizlikle yürütüyor, tahliye işlemlerinde en etkili

çözümleri sunuyoruz. Her tahliye davası biriciktir; doğru zamanlama, sağlam delil ve usule uygun

başvuru ile hedefe ulaşmak mümkündür.

Dolandırıcılık suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 157 ve 158. maddelerinde düzenlenmiş olup, mağdurun

kandırılarak malvarlığının zarara uğratılması esasına dayanır. Hukuki niteliği gereği çoğu durumda re’sen

(şikayet aranmaksızın) kovuşturulabilir bir suçtur. Ancak her olayın koşulları farklı olduğundan,

mağdurun şikayet hakkını zamanında ve eksiksiz kullanması, ceza soruşturmasının başarıyla

yürütülmesinde büyük önem taşır.

Dolandırıcılık suçlarında, TCK uyarınca dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Bu süre, suçun öğrenilmesiyle

birlikte işlemeye başlar. Yani mağdur kişi dolandırıldığını fark ettiği anda, şikayet dilekçesini

Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunmalı ve varsa delilleriyle birlikte süreci başlatmalıdır. Zamanaşımı süresi

dolduktan sonra yapılan başvurular, “süre aşımı” nedeniyle işleme alınmaz ve mağdur hukuki olarak hak

kaybına uğrar.

Şikayet dilekçesinin içeriği, savcılık sürecinin sağlıklı işlemesi açısından belirleyicidir. Dilekçede

aşağıdaki unsurlar açık, sade ve somut şekilde belirtilmelidir:

Dolandırıcılık olayının nasıl gerçekleştiği,

Dolandırılan para ya da mal miktarı,

Taraflar arasındaki yazışmalar, dekontlar, ses kayıtları, görsel deliller,

Varsa tanıkların isimleri ve beyanları,

Şüphelinin kendisini nasıl tanıttığı (örneğin doktor, din adamı, yatırımcı gibi),

Vaat edilen şeylerin içeriği (yatırım, manevi yardım, sigorta, kâr ortaklığı vs.),

Olayın tarih ve yer bilgileri.

Bu bilgiler, savcılığın soruşturmayı ciddiyetle ele almasını ve kolluk kuvvetlerinin etkili bir delil

araştırması yapmasını sağlar. Özellikle Ankara gibi büyükşehirlerde dolandırıcılık dosyalarının

yoğunluğu nedeniyle, eksik veya soyut beyanlarla yapılan başvurular, genellikle arşivlik kalır. Bu

yüzden, dilekçenin hukuki açıdan sağlam bir zemine oturtulması şarttır.Dolandırıcılık suçu, sadece maddi kayıpla değil, mağdurun psikolojik ve sosyal bütünlüğünü de etkileyen

bir eylemdir. Bu suçla etkin şekilde mücadele edebilmek için, yalnızca şikayet dilekçesiyle

yetinilmemeli; sürecin savcılık aşamasından kovuşturma ve yargılama aşamasına kadar profesyonel

şekilde yönetilmesi gerekir. Çünkü şüpheli, çoğu zaman profesyonelce hazırlanmış senaryolarla hareket

etmekte ve kendini aklamaya çalışmaktadır. İşte bu noktada, hukuki taktikleri bilen, ceza yargılaması

dinamiklerine hâkim ve dosyaya hâkimiyet kurabilecek bir Ankara ceza avukatı ile çalışmak, davanın

sonucunu ciddi ölçüde etkiler.